Her duygunun bir başlangıç, bir tepe noktası ve de bir bitiş noktası vardır. Bu eğri hem pozitif hem de negatif duygular için geçerlidir. Örneğin mutluluk duyduğumuzda başlangıç noktası olarak içimizi bir sevinç kaplar; tepe noktasında gülümser, kahkahalar atar etrafımızdaki kişiler ile pozitif iletişime geçeriz ve bir zaman sonra mutlu olma hissimiz inişe geçer ve sevincimiz yavaş yavaş kendini nötr duygu durumuna bırakır. Aynı çan eğrisi, negatif duygularda da kendini gösterir. Bu iniş çıkışlar herkesin yaşadığı olağan değişimlerdir.
Duygu durum bozukluğu, duygularımızı en aşırı noktalarda yüksek veya alçak veya her iki uç noktayı birbiri ardına yaşadığımız zaman kendini gösterir. Mutluluk duygusunu uzun süreli olarak tepe noktalarda yaşadığımızda ‘manik’ bir duygu durumuna girdiğimiz gibi mutsuzluk duygusunu uzun süreli en düşük noktalarda hissettiğimizde ‘depresyon’ duygu hali içinde oluruz. Duygu durumumuzu stabilize ettiğimiz sürece negatif ve pozitif duygularımızı aşırı uçlarda yaşamak yerine olağan iniş çıkışlar içerisinde deneyimleriz. Peki duygu durum bozukluğu yani pozitif veya negatif duygularımızı aşırı uçlarda yaşamayı nasıl engelleyebiliriz?
Eğer bu dengesizlik beynimizdeki nörotransmitterlerın kimyasal dengesizliğinden kaynaklanıyorsa veya bir başka deyişle fizyolojik faktörlerden dolayı gelişen bir olgu ise farmakolojik destek şart demektir. Örneğin aşırı uçlarda yaşanan mutluluk veya ‘öfori’ hali duygudurumu dengeliyeci ilaçlarla kontrol altına alındığı gibi aşırı derecede mutsuz hissetme durumunda antidepresan desteği ile nötralize edilme yoluna gidilir.
Duygu durumunda dengesizlik fiziksel ihtiyaçlarımızın karşılanmadığı durumlarda da ortaya çıkar. Uyku düzensizliği bunlardan biridir. Az uyuma durumunda kendimizi daha gergin hisseder, yolunda gitmeyen olaylar karşısında öfke patlamaları yaşayabiliriz. Çok fazla uyku hali bizi mutsuzluğa hatta depresyona sürükleyebilir. Yetersiz beslenme de duygu durumumuzu negatif yönde etkiler. Düzenli olarak öğün atlayan bir kişi hayatında oluşan aksiliklere karşı direncini kaybetmiş hisseder ve aşırı üzgün veya aşırı kızgın bir ruh hali içerisinde bulunduğu duruma çözüm arama yoluna gider. Kronik hastalıklar da kişinin günlük hayatında yaşadığı olaylar karşısında verdiği tepkilerde duygu dalgalanmalarına yol açar. Bu nedenle temel fiziksel ihtiyaçlarımızı optimal düzeyde yerine getirdiğimiz zaman duygu durum dalgalanmalarını en aza indirgemiş oluruz.
Psikolojik nedenlere baktığımızda, duygu durum bozukluğu kronik stres, travma sonrası stres bozukluğu, kaygı bozuklukları, depresyon veya ailevi ve/veya çevresel sorunların bir sonucu olarak da ortaya çıkabilir. Böyle bir durumda kişinin psikolojik ve gerektiğinde psikiyatrik destek alması önemlidir. Kişi, bireysel psikolojik destek alacağı gibi aile veya çift terapisi yardımı ile yaşadığı stresleri en aza indirgeyerek duygu durum dalgalanmalarını kontrol altına alabilir.
Duygu durum bozukluklarını tedavi eden en etkin terapi yöntemlerinden birinin Diyalektik Davranış Terapi (DBT) olduğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır. DBT, duygu durum bozukluğu olan danışanın ‘bugüne’, bir başka deyişle ‘şimdiki zamana’ odaklanmasını sağlar; kişinin geçmişte yaptığı hatalara takılıp kalmasını engellemeyi veya gelecek kaygısını en aza indirgemeyi amaçlar. Duygu durum dalgalanmalarını azaltmak için danışana sağlıklı yaşam biçimi davranışları kazandırılır. Sağlıklı yaşam biçimi davranışları arasında sağlıklı beslenme, uyku düzenini sağlama ve düzenli spor yapma alışkanlığını kazandırmayı amaçlar. Bununla beraber stresle etkin başa çıkma yetilerini kişiye kazandırdığı gibi kişinin kendisine zaman ayırma ve sevdikleri ile kaliteli zaman geçirme farkındalığını yaratır.
Duygu durumumuzdaki dalgalanmalara son vermek ve hayatımızın kontrolünü elimize almak bizim elimizde. Bugünden itibaren ilk adımları atamaya başlayabilir, hayatınızda yapacağınız etkin değişiklerle yaşam kalitenizi yükseltebilirsiniz.